20’lik dişlerini bankada saklayan var! Tamir çipi devrede: ‘Türkiye de adım attı’

“`html

Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Yirmilik yaş dişleri olarak bilinen üçüncü azı dişleri, bir zamanlar çiğneme işlevine önemli katkılar sağlasa da, günümüzde bu işlevlerini büyük ölçüde yitirmiş durumdadır. Alt ve üst çenede toplamda dört tane bulunan 20’lik diş, birçok insan için oldukça sıkıntılı bir durum yaratmaktadır. Genellikle 17 ila 25 yaşları arasında aniden çıkma sürecine giren bu dişler, bazen oldukça ağrılı bir deneyim yaratabilir ve çoğu zaman cerrahi bir müdahale ile alınmak zorunda kalır. Ancak, son dönemde gerçekleştirilen bilimsel çalışmalara göre yirmilik dişlerin çeşitli sağlık sorunlarına dair potansiyel faydaları ortaya çıkarılmıştır. Yapılan araştırmalar, yirmilik dişlerin pulpa bölgesinin (sinir lifleri ve damarları destekleyen bağ dokusu) birçok hastalık için sağlam bir çözüm sunabileceğini göstermektedir; nörolojik hastalıklardan kardiyovasküler sorunlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.

20'lik diş görüntüsü

YİRMİLİK DİŞTE ÇIĞIR AÇAN ÇALIŞMA

2000’li yıllarda uzmanların dikkatini çeken 20’lik dişin sağlık alanında sunduğu fayda potansiyeli, zamanla gerçekleştirilen araştırmalarla daha da belirgin hale geldi. Zamanla gereksiz olarak değerlendirilen yirmilik dişlerin kök hücrelerinin, beyin dokusundan kıkırdağa kadar çeşitli insan dokularına dönüşebilme yeteneği keşfedildi. Yirmilik dişlerin pulpa bölgesindeki mezenkimal kök hücrelerin varlığı, bazı diş kliniklerinin bu dişleri toplama ve biyobankalarda saklama çalışmalarına yönelmelerini sağladı. ABD ve Avrupa’da, yirmilik dişler artık atılmak yerine tıbbi bir hazine olarak değerlendirilmekte ve biyobankalara yönlendirilmektedir. Peki, bu dişler hangi sağlık problemlerine karşı bir tedavi sunabilir? Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Münir Demirel’e bu konuda daha fazla bilgi almak için yöneldik.

Doç. Dr. Münir Demirel, yirmilik dişlerin saklanmasının gelecekteki sağlık tedavileri açısından önemli bir biyolojik kaynak oluşturabileceğini belirterek, Bu dişlerin pulpa dokusu mezenkimal kök hücreler (MSC) bakımından oldukça zengindir. MSC’ler, sinir, kas, kıkırdak, kemik ve yağ hücrelerine dönüşüm konusunda farklılaşma kapasitesine sahiptir. Kök hücre bankacılığı alanındaki ilerlemelerle, özellikle yirmilik diş gibi doğal kaynakların korunması, bireysel rejeneratif tedavi seçenekleri sunma imkânı tanıyabilir. ifadelerini kullandı.

Yirmilik diş araştırması

Doç. Dr. Münir Demirel’in aktardığına göre, Türkiye’de de bazı özel klinik ve bireysel girişimlerle kök hücre bankacığına yönelik ilk adımlar atılmaya başlamıştır. Özellikle diş kaynaklı kök hücrelerin toplanması için özel laboratuvarlar ve biyobankalar kurulduğu bilinmektedir. Ancak, Türkiye’deki bu durum henüz Avrupa veya Amerika’daki kadar yaygın ya da düzenli bir şekilde yürütülmemektedir. Yasal altyapı ve toplumsal farkındalık artırıldıkça, Türkiye’de de bu tür sağlık hizmetlerinin daha erişilebilir hale gelmesi beklenmektedir.

KORNEA NAKLİNE ALTERNATİF OLACAK YÖNTEMLER

Yirmilik dişlerden alınan kök hücrelerin bir dizi hastalığın tedavisinde faydalı olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Münir Demirel, Parkinson hastalığı, Alzheimer, omurilik yaralanmaları gibi nörolojik hastalıklarda, kalp krizinin ardından kalp dokusunun iyileştirilmesi gibi kardiyovasküler hastalıklarda, kıkırdak ve kemik yaralanmalarında, diş hekimliği ve çene cerrahisi alanında, diyabetle ilişkili rahatsızlıklar ve karaciğer-böbrek hastalıkları gibi sistemik sağlık sorunlarında kullanılabileceğini belirtti. Özellikle dikkat çekici tedavi yöntemlerinden biri de 20’lik dişin göz naklinde faydalı olabilmesidir. Göz nakli için uygun olmayan durumlarda, hastaların dişlerinden elde edilen bir protez ile görme yetisini geri kazanmalarına yardımcı olabiliyor. Osteo-odonto-keratoprotez (OOKP) olarak bilinen bu ileri düzey tedavi yöntemi, dişin ve çene kemiğinin bir parçasının kullanılarak göz içine yerleştirilecek yapay bir kornea oluşturulmasını kapsar. Doç. Dr. Münir Demirel, bu süreci şu şekilde anlattı:

“İlgili diş (genellikle köpek dişi) ve çene kemiğinden bir parça alınarak hastanın gözünden kornea oluşturan yapay bir malzeme hazırlanır. Bu yapı, optik lensin göz içinde sabitlenmesini sağlar ve böylece göz içine yerleştirilir. Bu uygulama, dişin biyomekanik ve biyouyumlu özelliklerinin sadece ağızda değil, farklı organ sistemlerinde de işlevsellik gösterebileceğini ortaya koyuyor. Dişin sert yapısı (özellikle dentin) ve canlı pulpası, vücut tarafından kabul edilerek taşıyıcı olarak kullanılabilmektedir. Bu yöntem, dişlerin sadece çiğneme işlevi değil, aynı zamanda rejeneratif tıpta da biyolojik yapı taşı olarak değerlendirilebileceğini göstermektedir.”

Bu tedavi yöntemlerinin çoğunun şu an için deneysel aşamada olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Münir Demirel, klinik uygulamaların gerçekleştirilmesi için daha fazla araştırma ve düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu ekledi.

Diş sağlık çalışmaları

ÇÜRÜYEN DİŞLERE YENİ UMUT: YENİDEN DİŞ ÇIKMA İMKANI

Diş sağlığını ilgilendiren araştırmalar hız kesmeden devam ederken, yirmilik dişlerin tedavi potansiyelinin yanı sıra, çürümüş ya da çekilmiş dişlerin yerinde yeni dişlerin oluşabileceği de söyleniyor. Kyoto Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırmada, diş gelişimi esnasında BMP ve Wnt isimli proteinlerin arasına girerek diş oluşumunu engelleyen USAG-1 isimli proteinin incelendiği ortaya çıktı. USAG-1 isimli bu protein, diş gelişimini olumsuz yönde etkileyen en kritik faktörlerden biridir. Eğer USAG-1 üzerine yapılan bu çalışmalarda başarılı olunabilirse, çürüyen veya çekilen dişlerin yeniden büyümesi mümkün hale gelebilir. Laboratuvar fareleri üzerinde gerçekleştirilen deneylerde, çürüyen ya da çekilen dişlerin yerinde protez veya implant kullanılmadan doğal dişin büyümesi sağlanmıştır.

Doç. Dr. Münir Demirel, Kyoto Üniversitesi’nde yürütülen bu çalışmanın devrim yaratan nitelikte olduğunu belirterek, USAG-1 proteininin baskılanmasının diş tomurcuğunun doğal gelişimini yeniden başlatma potansiyeline sahip olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:

“Eğer bu süreç insanlarda da başarılı sonuçlar verirse, kaybına uğrayan dişlerin doğal yollarla yeniden çıkması mümkün hale gelebilir. Bu, dentin ve protez uygulamalarına alternatif olarak, biyolojik diş yenilenmesi döneminin başlangıcını temsil edebilir. Ancak, bu tür tedavilerin hâlâ hayvan deneyleri aşamasında olduğunu unutmamak gerekir. Klinik uygulamalara geçebilmek için kapsamlı ve kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır. Kök hücre alanında uzmanlaşmış akademisyenler, bu uygulamaların heyecan verici olsa da, birçok bilinmez içerdiğini ve mevcut bilgilerin klinik uygulamalar için kafi olmadığını vurgulamaktadır.”

“`

Related Posts

Hipertansiyon 20 yaşın altındaki gençlerde hızla yaygınlaşıyor! Bu risklere dikkat

Dünyada önlenebilir ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan hipertansiyon atar damarlardaki kan basıncının sürekli normalin üzerinde seyretmesi olarak tanımlanıyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Murat Turfan, hipertansiyon yaşını öne çeken 8 etkeni anlattı.

Hareket Alzheimer ve Demans riskini azaltıyor! Hareketsizlik vücutta 7 hasara yol açıyor

Modern yaşamın getirdiği uzun süreli masa başı çalışma, teknoloji bağımlılığı ve azalan fiziksel aktivite, insanları giderek daha da hareketsizleştiriyor. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Meral Bayramoğlu, hareketsizliğin vücudumuzda yol açtığı hasarları anlattı.

Dünyada her 6 çiftten biri bu sorunla mücadele ediyor: “Yalnızca kadın kaynaklı bir problem değil!”

Dünyada her 6 çiftten biri bu sorunla mücadele ediyor: “Yalnızca kadın kaynaklı bir problem değil!”

Bu belirtilere dikkat: Mevsim geçişi migreni tetikliyor!

Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Ayhan Öztürk, ’’Hava basıncındaki değişimin de (barometrik) bazı kişilerde migren ataklarını başlatmaya neden olabilir. Özellikle ilkbahar, sonbahar gibi mevsim geçişlerindeki sıcaklık değişimlerine bağlı olarak yaşanan basınç farklılıkları migreni tetikleyebilir’’ dedi.

Tiktok’ta şimdi de osuruk yürüyüşü trend oldu: Deneyen vazgeçemiyor!

TikTok’ta “osuruk yürüyüşü” adıyla yayılan yeni trend, yemek sonrası birkaç dakikalık hafif yürüyüşün gaz atmayı kolaylaştırıp sindirimi hızlandırdığı ve ruh hâlini iyileştirdiği iddiasıyla dikkat çekiyor.

Kalp krizi geçirirken öksürmek işe yarar mı?

Adana’da Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağlar Emre Çağlıyan, kalp krizi geçirirken öksürmenin hayat kurtardığına yönelik halk arasındaki inanışın son dönemde sosyal medyada çokça yayıldığını, bu durumun insan hayatını olumsuz etkileyecek bir manipülasyon olduğunu söyledi. Doç. Dr. Çağlıyan, “Kalp damar tıkanıklığı olan bir durumda öksürmenin size hiçbir faydası olmaz. Öksürmek kalp damarınızı açmaz. Hatta ritim bozukluğunu tetikler. Bu inanış, şehir efsanesi” dedi.